Türk Polis Teşkilatı Anıtkabir’de

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya, Polis Akademisi Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Çolak, Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz, daire başkanları, öğretim üyeleri ve polis müdürleri, Aslanlı Yol’dan yürüyerek Anıtkabir’e geldi. Bakan Soylu, mozoleye çelenk koyduktan sonra saygı duruşundan bulunuldu.

Türk Polis Teşkilatı Anıtkabir'de

Ardından beraberindeki heyet ile birlikte hatıra fotoğrafı çektiren Bakan Soylu, Misak-ı Milli Kulesi’ne geçerek Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı: “Aziz Atatürk; fedakârlık, adanmışlık ve millete hizmet aşkının vücut bulmuş hali olan Türk Polis Teşkilatı’nın 174’üncü kuruluş yıldönümü münasebetiyle huzurlarınızda bulunuyoruz. Vatandaşın canını, malını, namusunu, ülkenin huzur ve asayişini temin etmek için yüksek bir duyguyla çalışan Türk polisi, köklü geçmişinden getirdiği birikimi 21’inci yüzyılın ihtiyaçlarına da başarıyla uyarlamıştır. Özellikle son yıllarda elde ettiği yüksek teknik ve beşeri kabiliyetlerle, suç sahasının giderek genişlediği günümüzde dünya standartlarında hizmet üreten bir yapıya kavuşmuştur. Bulunduğumuz coğrafyanın da bir getirisi olarak suç ve suçluyla mücadelesi sadece ülkemiz sınırları içinde değil, uluslararası alanda da tesir gösteren Türk polisi; küresel ölçekte terör, uyuşturucu, kaçakçılık ve göçmen kaçakçılığı gibi suçlarla; ulusal düzeyde de asayiş, trafik güvenliği, siber suçlar, organize suç çeteleriyle mücadele gibi başlıkların tamamında, özellikle son yıllarda başarı grafiğini sürekli yukarıya taşımaktadır. Şurası bir gerçektir ki; tüm kolluk birimlerimizde olduğu gibi Türk polisi de devletimizin gücü ve kapasitesinin yanı sıra suç ve suçluyla mücadelesinde asıl gücünü milletin duasından, vicdanından ve manevi değerlerinden almaktadır. İki asıra yaklaşan mazisindeki gururun ve başarının, yıldızındaki ışıltının kaynağı da işte budur. Bu vesileyle Türk Polis Teşkilatı’nın kuruluşunun 174’üncü yıl dönümünü kutluyor, başta zat-ı aliniz olmak üzere, bu teşkilata emeği geçen bütün geçmiş büyüklerimizi, şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyor, aziz hatıralarınız önünde saygıyla eğiliyorum.”

 

Türk Polis Teşkilatı Anıtkabir'de

 

Kaynak: www.ensonhaber.com

 

Minderde büyük heyecan başlıyor

Avrupa Güreş Şampiyonası yarın Romanya’da başlayacak.

Başkent Bükreş’in ev sahipliği yapacağı organizasyon 7 gün sürecek. Şampiyona, erkekler serbest stil, grekoromen ve kadınlarda 10’ar sıklette gerçekleştirilecek.

Romanya’da 30 sporcuyla yer alacak Türkiye, tüm sıkletlerde madalya mücadelesi verecek.

Avrupa Güreş Şampiyonası’nın ilk gününde erkekler serbest stil 57, 65, 70, 79 ve 97 kiloda elemeler ile çeyrek ve yarı final müsabakaları yapılacak.

Türkiye’yi 57 kiloda Süleyman Atlı, 65 kiloda Selahattin Kılıçsallayan, 70 kiloda Mustafa Kaya, 79 kiloda Muhammet Nuri Kotanoğlu ve 97 kiloda Fatih Yaşarlı temsil edecek.

Rıza rekor için mindere çıkacak

Grekoromen stil 130 kiloda Türkiye’yi temsil edecek Rıza Kayaalp, üst üste 8, toplamda ise 9. kez Avrupa şampiyonu olabilmek için mindere gelecek.

Rıza Kayaalp, Bükreş’te kürsünün zirvesinde yer alması halinde en fazla Avrupa şampiyonluğuna ulaşan Türk güreşçi olarak tarihe geçecek.

Geçen yıl Dağıstan’da 8. kez Avrupa şampiyonluğuna ulaşan Rıza, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcılığı görevini yürüten eski milli güreşçi Hamza Yerlikaya’nın rekorunu egale etmişti.

Taha 7. şampiyonluk peşinde

Serbest stil 125 kiloda yarışacak Taha Akgül, Avrupa şampiyonalarındaki altın madalya sayısını 7’ye çıkarmaya çalışacak.

Türkiye’ye 2016 Rio Olimpiyatları’nda tek altın madalyayı kazandıran isim olan Taha, serbest stilde 6 kezle en fazla Avrupa şampiyonluğuna ulaşan Türk güreşçi unvanını elinde bulunduruyor.

“İlklerin kadını” yine zirvede yer almaya çalışacak

Kadın güreşinin öncülerinden Yasemin Adar, üst üste 4. Avrupa şampiyonluğunu hedefliyor.

Yasemin, organizasyon tarihinde Türkiye’ye kadınlarda ilk altın madalyasını 2016’da Letonya’nın başkenti Riga’da kazandırarak tarihe geçmişti. Milli sporcu aynı zamanda dünya şampiyonluğuna ulaşan tek kadın Türk güreşçi unvanına da sahip.

Metehan ilk Avrupa şampiyonluğunu hedefliyor

Son iki dünya Şampiyonası’nda küsünün zirvesinde yer alarak dikkati çeken Metehan Başar, Bükreş’e Avrupa şampiyonalarındaki ilk altın madalyasını boynuna takmak için gidecek.

28 yaşındaki Metehan, 2017’de Sırbistan’ın Novi Sad kentinde düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda gümüş madalya elde ederken, geçen yıl Dağıstan’dan madalyasız dönmüştü.

Soner’in yerine Yakup mücadele edecek

Serbest stil 74 kiloda son üç Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazanan Soner Demirtaş’ın yerine, dünya ve Avrupa ikinciliği bulunan Yakup Gör Türkiye’yi temsil edecek.

Soner, geçen yıl Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de yapılan dünya Şampiyonası’nda kürsünün uzağında kalmıştı.

Milliler, Dağıstan’da tarih yazmıştı

Ay-yıldızlı güreşçiler, geçen yıl Rusya Federasyonu’na bağlı Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nde düzenlenen Avrupa Güreş Şampiyonası’nda tarihi bir başarı elde etmişti.

Türkiye, Kaspiysk kentindeki şampiyonada 5’i altın, 8’i bronz olmak üzere toplam 13 madalya kazanmıştı.

Avrupa şampiyonalarında en fazla madalya sayısına ulaşan milliler, Dağıstan’da önemli bir başarıya imza atmıştı.

Türkiye, takım halinde ise serbest stil ve kadınlarda 3. olmuştu. Şampiyonada 2 altın ve 3 bronz madalya kazanan Kadın Güreş Milli Takımı, tarihinin en iyi derecesini elde etmişti. Türkiye, Avrupa şampiyonalarında kadınlarda ilk kez iki şampiyon (Yasemin Adar ve Elif Jale Yeşilırmak) birden çıkarmıştı.

Romanya kadrosu

Avrupa Güreş Şampiyonası’nda madalya mücadelesi verecek milli sporcular şöyle:

Erkekler serbest stil:

57 kilo: Süleyman Atlı

61 kilo: Recep Topal

65 kilo: Selahattin Kılıçsallayan

70 kilo: Mustafa Kaya

74 kilo: Yakup Gör

79 kilo: Muhammet Nuri Kotanoğlu

86 kilo: Fatih Erdin

92 kilo: İbrahim Bölükbaşı

97 kilo: Fatih Yaşarlı

125 kilo: Taha Akgül

Grekoromen:

55 kilo: Şerif Kılıç

60 kilo: Kerem Kamal

63 kilo: Rahman Bilici

67 kilo: Atakan Yüksel

72 kilo: Cengiz Arslan

77 kilo: Fatih Cengiz

82 kilo: Emrah Kuş

87 kilo: Metehan Başar

97 kilo: Fatih Başköy

130 kilo: Rıza Kayaalp

Kadınlar:

50 kilo: Evin Demirhan

53 kilo: Zeynep Yetgil

55 kilo: Bediha Gün

57 kilo: Elif Yanık

59 kilo: Elif Jale Yeşilırmak

62 kilo: Aslı Tuğcu

65 kilo: Aslı Demir

68 kilo: Merve Pul

72 kilo: Buse Tosun

76 kilo: Yasemin Adar

Kaynak: www.aa.com.tr

 

İranlı oyuncu Cemşit Meşayihi hayatını kaybetti

İran’ın resmi ajansı IRNA’nın haberine göre, Tahran’daki bir hastanede yaşlılık nedeniyle tedavi gören Meşayihi bu akşam vefat etti.

İran’ın önde gelen sinema ve tiyatro oyuncularından olan Meşayihi, 1934 yılında Tahran’da dünyaya geldi. 90’dan fazla sinema filminde ve yaklaşık 50 dizide rol aldı. Meşayihi, profesyonel tiyatro oyunculuğuna 1957, sinema kariyerine ise 1965 yılındaki “Tuğla ve Ayna” filmiyle başladı.

Meşayihi, 1985 yılında İran Fecr Film Festivali’nde “Davudi Çiçekler” ve “Kema el-Mülk” filmlerindeki rolüyle en iyi erkek aktör seçildi ve Kristal Simurg ödülünü aldı.

Kaynak: www.ahaber.com.tr

 

Stephen King’ten İlginç Açıklamalar!

Dünyaca ünlü yazar Stephen King, “Hayvan Mezarlığı” romanının yeni sinema uyarlaması hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Stephen King, dünyanın en başarılı yazarlarından biri… King, korku alanında tam bir uzman ve sinema alanına da eserleriyle damga vurdu. King’in sinemaya uyarlanan eserleri Shawshank Redemption(Esaretin Bedeli), The It(O) ve Green Mile(Yeşil Yol), ödüle doymayan(Oscar heykelcikleri dahil) filmler olarak tanındı. King’in diğer bir kitaptan sinema uyarlaması olan The Shining de, tarihin en başarılı korku filmlerinden biri olarak nitelendirildi.

Stephen King’in açık ara en çok satan kitabı Kara Kule’nin sinema uyarlaması büyük bir başarısızlık olarak kabul edilse de; 5 Nisan 2019’da dünya çapında gösterime girecek Hayvan Mezarlığı(Pet Sematary) ciddi anlamda gişe hasılatı elde etmeye aday. Hayvan Mezarlığı, şimdiden bazı sinemalarda, eleştirmenlerin beğenisine sunuldu. Stephen King de, konuyla ilgili bazı açıklamalarda bulundu.

King, “Hayvan Mezarlığı, muhteşem bir film oldu. Yapımcılar harika bir iş başardılar. Yapım, yetişkinlerin kabuslarına girebilecek nitelikte. Şundan eminim ki; 5 Nisan 2019‘da gösterime girecek film, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük başarılar elde edecek.” açıklamasında bulundu.

Yönetmenliğini Kevin Kölsche’ün üstlendiği yapımda; Jason Clarke, John Lithgow, Amy Seimetz ve Jeté Laurence gibi ünlü oyuncular yer alıyor.

Kaynak: www.chip.com.tr

Yeni Chevrolet Captiva, yalnızca Asya ve Güney Amerika’da satılacak

Ürün gamında benzer boyutlara sahip Captiva ve Equinox modellerine yer veren Chevrolet, geçtiğimiz yıl tercihini Equinox’tan yana kullanmış ve Captiva satışlarını dünya genelinde aşamalı olarak durdurma kararı almıştı. ABD’li marka Captiva ismini ikinci nesil olarak geri getirdi. Fakat bu araç bizim bildiğimiz Chevrolet Captiva’dan oldukça farklı olmakla birlikte yalnızca Asya ve Güney Amerika ülkelerinde satışa sunulacak.

Tayland’daki Bangkok Otomobil Fuarı’nda sergilenen yeni Chevrolet Captiva, satışa sunulduğu pazara bağlı olarak beş ve yedi koltuk seçeneklerine sahip olacak. Tasarım olarak Çin’de satılan Baojun 530’un birebir aynısı olan 2019 Chevrolet Captiva, B ve C segment SUV arayan müşterilere hitap edecek. 4,655 mm uzunluğa, 1,835 mm genişliğe ve 1,760 mm yüksekliğe sahip yeni Captiva’da LED gündüz farları ve panoramik sunroof gibi pek çok özellik bulunacak.

Yeni Chevrolet Captiva hakkında şimdilik pek bir bilgi yok. Fakat kaputun altındaki seçeneklerden biri, 147 beygir güç ve 270 Nm tork üreten 1.5 litrelik turbo benzinli ünite olacak. Standart olarak 6 ileri manuel şanzımanın sunulacağı araçta CVT otomatik şanzıman da opsiyon listesinde bulunacak. 8 inç dokunmatik bilgi-eğlence ekranı, USB girişleri ve 6 hoparlörlü ses sistemi de yeni Captiva’nın özellikleri arasında.

2019’un ikinci yarısında satışa sunulması beklenen yeni Chevrolet Captiva’nın fiyatı 31 bin 600 dolar civarında olacak.

Kaynak: www.donanimhaber.com

Ayasofya: Ortodoks kilisesinden camiye, camiden müzeye

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye kamuoyunun ve İslam dünyasının “yıllardır Ayasofya’yı cami olarak görme özlemi olduğu” gerekçesiyle, 31 Mart yerel seçimlerinden sonra Ayasofya Müzesi’nin cami adını alması için çalışmaları başlatacağını açıkladı.

Erdoğan, “Burasının isminin müzeye çevrilmesi çok büyük yanlıştı. Biz de dedik ki, ‘Çok yoğun bir şeklide bu tür bir talep olduğuna göre böyle bir adımı atmanın artık zamanı gelmiştir” diye konuştu.

Bu hamleyi eleştirenleri “ahkam kesmekle” suçlayan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Mescid-i Aksa ile ilgili bu kadar saldırılar oluyor, sesiniz çıkıyor mu? Adamlar postallarıyla kalkıp Mescid-i Aksa’nın içine giriyorlar, cam çerçeve indiriyorlar, Kur’an-ı Kerimleri yerlere atıyorlar.Biz Müslüman’ız, bizim kanımıza dokunuyor. Artık asırlara sari olan bu hedefimizden geri adım attıramazlar. Kaldı ki zaten müze konusu öyle asırlarla falan da alakalı değil, müzeye çevrilme olayı yakın bir tarihte. Dolayısıyla bunu seçimlerden sonra oturacağız, tereyağından kıl çeker gibi çekip, bu işi de bitireceğiz.”

Erdoğan, bir hafta önce ise Ayasofya’nın cami olarak açılması çağrılarını ‘siyasi tezgah’ olarak adlandırmıştı.

İlk kez 16 Mart’taki Tekirdağ mitinginde bir vatandaşın Ayasofya’nın cami yapılması çağrısına Erdoğan, şu yanıtı vermişti:

“Sultanahmet’i bir doldurun, ondan sonra ona bakarız. Bak şimdi Büyük Çamlıca Cami’ni yaptık. 4 tane 5 tane Ayasofya eder, o kadar büyük. Anadolu yakasında, tüm İstanbul ve Türkiye’de en büyük camii. Mesele o değil, bu işin bir siyasi boyutu var, yanı var. Yan tarafta Sultanahmet’i doldurmayacaksın, Ayasofya’yı dolduralım… Bu oyunlara gelmeyelim, bunların hepsi tezgah. Biz ne zaman neyin nasıl yapılacağını çok iyi biliyoruz. Bu namussuzlar böyle dedi diye biz adım atmayız.”

Ardından Yeni Zelanda’da 50 kişinin hayatını kaybettiği cami saldırılarıyla ilgili konuşarak saldırganın hedefinin Türkiye ve kendisi olduğunu söyledi.

Bir hafta içinde farklı bir yanıt geldi

25 Mart Pazartesi günü canlı yayınlanan bir röportajında ise Erdoğan, Ayasofya Müzesi’nin ücretsiz olması talepleriyle ilgili soruya farklı bir yanıt verdi:

“Olmayacak şey değil. Adını artık müze değil, Ayasofya Camii koyarız. müze statüsünden çıkar.”

Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Turistler Sultanahmet, Süleymaniye, Fatih Camii’ne geliyorlar, herhangi bir ödeme yapıyorlar mı? Aynı şeyi Ayasofya’da da yaparlar. müze statüsünden çıkar. Zaten daha sonradan buraya böyle bir statü verildi. Bu da yine CHP zihniyetinin bir adımıdır. Bu adımı değiştiririz.”

Erdoğan, 26 Mart Salı akşamı Trabzon’da katıldığı bir parti etkinliğinde de aynı konuyla ilgili şunları söyledi:

“Seçimlerden sonra Ayasofya’yı tekrar aslına rücu ettiririz. Bu ne demektir? Yani Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp Ayasofya’yı cami ismiyle müsemma hale getiririz. Şimdi, Trump Kudüs’ü kalkıyor başkent ilan ediyor. Öyle mi? Golan Tepeleri’ni işgalci İsrail’e çekiyor öyle mi? Siz de Türkiye’den bir cevap alacaksınız tabii… Alacaksınız.”

ABD Başkanı Donald Trump, 25 Mart’ta İsrail’in 1967’de işgal ve 1981’de ilhak ettiği Suriye’ye ait Golan Tepeleri’nde İsrail egemenliğini tanıyan tasarıyı imzalamıştı.

Çarşamba günü A Haber televizyonunda özel seçim yayında yaptığı açıklamada İslam dünyası ve Türkiye kamuoyunda yoğun bir talep olduğu gerekçesiyle Ayasofya’nın artık camii olarak anılacağını söyledi. Erdoğan bu adıma tepki gösterenleri ise “ahkam kesmekle” suçladı:

“Siz bir defa Mescid-i Aksa’ya bu kadar saldırılar oluyor. Bir sesiniz çıkıyor mu? Adamlar postallarıyla caminin içine girip, Kuran-ı Kerimleri yerlere atıyorlar, en ufak sesi çıkmıyor. Biz Müslümanız yahu kanımıza dokunuyor. Bize akıl vermesinler, o akılları kendilerine saklasınlar. müze konusu asırlarla alakalı değil. Yakın bir tarihte. Dolayısıyla bunu seçimlerden sonra oturacağız, süreci içerisinde bu adımı en güzel şekilde bitireceğiz.”

Peki Erdoğan’ın “CHP zihniyetinin bir adımıdır” dediği Ayasofya Müzesi, bugünkü statüsüne nasıl geldi?

Yaklaşık 1000 yıl Rum Ortodoks Kilisesi olarak kullanıldı

360 yılında Bizans İmparatoru Konstantin 2 tarafından açılışı yapılan kilisenin tahta çatısı, 404 yılında yandı.

404 yılında ilk kez büyük bir tamirattan geçen kilise, şimdiki halini 532-537 yılları arasında, Bizans İmparatoru 1. Justinyan’ın emriyle yapılan inşaat çalışmaları sonrasında aldı.

Piskoposluğun merkezi olan ve Bizans İmparatorluğu’nun büyük önem verdiği kilisenin inşaatından, Bizanslı mühendis Miletus İsidor ve matematikçi Tralles anthemius sorumluydu. İnşaatta 10 binden fazla işçi çalıştı.

Ayasofya Müzesi

5 yıl 10 ayda biten inşaatın ardından açılışı yapılan kilisenin, Bizanslı tarihçiler tarafından o dönem dünyanın en büyük yapısı olduğu yazıldı.

Kilisenin içindeki mozaikler ise 565-578 yılları arasında tamamlandı.

1204 yılına kadar çeşitli depremler ve yangınlar atlattı, defalarca yeniden inşa edildi.

1204 yılında doğuya sefere giden Haçlıların eline geçen kilise, bu tarihten 1261’e kadar Roma Katolik Kilisesi’ne çevrildi.

1261’de Bizanslıların İstanbul’un hakimiyetini yeniden ele geçirmeleriyle birlikte Ayasofya yeniden Ortodoks Kilisesi olarak kullanılmaya başladı.

1453’te Osmanlı’nın İstanbul’daki ilk camisi oldu

29 Mayıs 1453’te, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında, Ayasofya yaralı Bizans askerlerinin, kadın ve çocukların sığınma yeriydi.

İstanbul’un Osmanlı Devleti’nin eline geçmesinden sonraki birkaç gün boyunca Ortodoks Kilisesi mensupları Ayasofya’da ibadete devam etti.

1 Haziran 1453’te İstanbul’daki ilk Cuma namazını burada kılan Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’nın Osmanlı yönetimi altında cami olarak hizmet vereceğini duyurdu. Mihrap ve minber yapıldı, çan ve Haç kaldırıldı. Mozaiklerin üstü kapatıldı.

1481’de ilk minaresi inşa edildi. Fatih Sultan Mehmet’ten sonra tahta geçen Sultan 2. Bayezid zamanında bir minare daha dikildi.

1509’daki büyük İstanbul depreminde ilk yapılan minare yıkıldı, yerine tuğladan bir minare yapıldı.

Diğer iki minare de Sultan 2. Selim zamanında, Mimar Sinan tarafından yenileme çalışmaları sırasında inşa edildi. Bu sebeple Ayasofya’nın farklı zamanlarda yapılan 4 minaresi birbirinden farklı.

2. Selim’in türbesi Ayasofya içindeki ilk padişah türbesi oldu. Ayasofya’da, içinde padişahların, eşlerinin ve şehazedelerin de yer aldığı 43 farklı turbe bulunuyor.

Bunların arasında Sultan 3. Murat, Sultan 3. Mehmet, Safiye Sultan, Nurbanu Sultan da var.

Sultan Ahmet 1616’da Sultan Ahmet Cami’ni inşa ettirene kadar Osmanlı Devleti’nin en büyük ve en önemli camisiydi.

1739’da camiye medrese, kütüphane ve aşevi de eklendi. 1847-1849 arasında yenilenme çalışmaları sırasında kapalı kalan Ayasofya, cami olarak son kez 1849’da açıldı.z

Ayasofya defalarca tadilattan geçti

Cumhuriyet döneminde 1931’e kadar cami olarak kaldı

1923’te cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, Ayasofya 1931’de kapatıldı.

1931’de Amerika Bizans Enstitüsü’nün kurucusu Amerikalı arkeolog Thomas Whittemore, Ayasofya’daki mozaiklerin tekrar ortaya çıkarılması için Türkiye’deki yeni yönetimden izin istedi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947’de tamamlandı.

Çalışmalara başladıktan bir süre sonra, halihazırda kapatılmış olan Ayasofya’nın, 24 Kasım 1934’teki Bakanlar Kurulu kararıyla müze olarak yeniden açılmasına karar verildi.

Ayasofya Müzesi, 1 Şubat 1935’te müze olarak ziyaretçilere açıldı.

1996’da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya’nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu’nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi.

Müze aynı zamanda UNESO Dünya Mirası listesinde.

Zaman zaman farklı bölümlerde yeniden başlayan restorasyon çalışmaları, günümüzde de devam ediyor.

Türkiye’nin her yıl en fazla ziyaret edilen tarihi yapılarından Ayasofya, 2015’te 3 milyon 425 bin ziyaretçiyle Türkiye’nin en fazla ziyaret edilen müzesi oldu.

2017’de bu sayı 1 milyon 892 bine düştü.

Tartışmalar 2000’lerin başından bu yana sürüyor

Ayasofya müzesinin resmi internet sitesinde, “1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya “57 pafta, 57 ada, 7. parselde Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi” adına tapuludur.” ifadesi yer alıyor.

Müzenin yeniden camiye dönüştürülmesini talep edenler, bu ifadeyi esas alıyor. Ancak Ayasofya, bazı istisnalar dışında, ibadete açık değil.

25 Temmuz 1967’de İstanbul’u ziyaret eden Katolik Hristiyanların lideri Papa 6. Paul, Ayasofya’ya da giderek dua etti.

Bunun üzerine bir gün sonra, Milli Türk Talebe Birliği yöneticileri de tepki olarak Ayasofya Müzesi’nde namaz kıldı. Bu olay üzerine Ayasofya’nın statüsüyle ilgili ilk ciddi tartışmalar yaşandı.

Yaklaşık 25 yıl sonra, 1991’de, (1. Mahmut döneminde Ayasofya’nın ana binasının dışında, padişahların dinlenmesi, abdest alması için yapılmış olan) Hünkar Kasrı ibadete açıldı. Buraya Ekim 2016’da bir imam da atandı. Hünkar Kasrı’nda bayram namazı ve günde beş vakit namaz kılınıyor, ezan okunuyor.

1967’deki son Papa ziyaretinden yıllar sonra, Kasım 2014’te Papa Francis, İstanbul ziyareti sırasında Ayasofya’yı da gezdi, müze müdüründen restorasyon çalışmalarıyla ilgili bilgi aldı.

Hünkar Kasrı’na imam atanmasının öncesinde, 2005’te, Sürekli Vakıflar Tarihi Eserler ve Çevreye Hizmet Derneği 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay’da dava açtı. Danıştay bu istemi reddeti.

2006’da Hristiyan ve Müslüman müze çalışanları için bir ibadet odası açıldı.

13 Mayıs 2017’de, Anadolu Gençlik Derneği’nin organize ettiği bir grup, Ayasofya’nın önünde sabah namazı kıldı.

21 Haziran 2017’de de Diyanet İşleri Başkanlığı, Ayasofya’da Kadir Gecesi programı düzenledi. Program, devlet kanalı TRT’de canlı yayınlandı.

Son olarak Mart 2018’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ayasofya Müzesi’nde düzenlenen Yeditepe Bienali’nin açılış töreninde yaptığı konuşma öncesinde de Kuran okundu.

Son etkinlikler Ortodoks dünyada tepkiyle karşılanırken, Sürekli Vakıflar Tarihi Eselere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya’nın ibadete açılması için yeniden talepte bulundu.

Ekim 2018’de Anayasa derneğin talebini reddetti.

Erdoğan, 2013’te de aynı gerekçeyle karşı çıkmıştı

Erdoğan 2013’te, yani İstanbul’un fethinin 560. yıl dönümünde bazı muhafazakar sivil toplum kuruluşlarının “İstanbul’un fethinin imzası olan Ayasofya yeniden ibadete açılsın” çağrılarına da, Tekirdağ mitinginde verdiği yanıtı vermişti.

O dönem başbakan olan Erdoğan, Mayıs 2013’te, partisinin Kızılcahamam’daki kampında milletvekillerinin konuyla ilgili soruları üzerine “Sultanahmet çok boş. Sultanahmet dolarsa Ayasofya’yı da gündeme alabiliriz” yanıtını vermişti.

Cami olması için 2013’te kanun teklifi verildi

Ekim 2013’te, dönemin MHP milletvekili Yusuf Halaçoğlu, TBMM’ye Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılmasına yönelik bir kanun teklifi sunmuştu.

Gerekçe olarak da, Ayasofya’nın müze olmasına ilişkin 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayımlanmamış olmasını ve tapusunda cami olarak belirtilmesini göstermişti.

Halaçoğlu’nun teklifi 15 Kasım 2013’ten bu yana Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda. Henüz komisyondan bir karar çıkmadığı için genel kurula sevki de söz konusu olmadı.

Kaynak: www.bbc.co.uk

 

Dünya Bankası’ndan Türkiye’ye 2 milyon dolarlık hibe

Dünya Bankası, sera gazı salınımını sınırlandırmayı amaçlayan Emisyon Ticaret Sistemi‘nin Türkiye’de uygulanması amacıyla oluşturulan projeye 2 milyon dolarlık hibe sağlayacak.

“Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Dünya Bankası Tarafından İmzalanan Pazara Hazırlık Ortaklığı II Projesi ile İlgili Hibe Anlaşması” Resmi Gazete’de yayımlandı.

Buna göre, Emisyon Ticaret Sistemi’nin pilot olarak uygulanmasına ilişkin projenin finanse edilmesine yardım etmek amacıyla 2 milyon dolarlık hibe sağlanacak.

Proje kapsamında pilot uygulanacak sistem için yasal ve kurumsal çerçeve belgelerinin hazırlanmasına destek sağlanacak. Emisyon Ticaret Sistemi ile zaman içinde ortaya çıkabilecek toplam sera gazı miktarının sınırlarının belirlenmesi amaçlanıyor.

Proje kapsamında sağlanacak 2 milyon dolarlık hibe tutarı, mal alımı, danışmanlık dışı ve danışmanlık hizmetleri, işletme giderleri ve eğitim faaliyetleri için kullanılacak.

Kaynak: www.aa.com.tr

‘Dünyada Türk simidini bilmeyen kalmadı’

Simit Sarayı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kavukcu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2018’in kendileri için verimli geçtiğini anlatarak, hızlı kararlar alıp yollarına devam ettiklerini söyledi.

Bu yıldan da umutlu olduklarını dile getiren Kavukcu, globalde yatırımlara devam edeceklerini ve 2019’da yeni pazarlara açılacaklarını vurguladı.

Kavukcu, geçen yıl cirolarının yüzde 65’ini yurt dışından sağladıklarını, bu yıl söz konusu oranı yüzde 75’e çıkarmayı hedeflediklerini belirterek, şöyle konuştu:

“Bu yıl yeni pazarlara giriyoruz. Girdiğimiz pazarlarda hızlı büyüyoruz. Olduğumuz ülkelerde hızlı şekilde büyümeye devam ediyoruz. Dünyanın her yerinde olacağız. Planlı şekilde büyümeye devam ediyoruz. 5 yıl içinde bin mağaza garantisini sağladık. Bu yılı 500’ün üzerinde mağaza ile kapatacağız. Yatırıma ve çalışmaya devam ediyoruz. Daha çok ihracata ihtiyacımız var. Bizim elimizden gelen çok çalışmak ve ihracat yapmak.”

“İnce belli çay bardağına yoğun talep”

Simidin etrafında bir dünya kurduklarını ve adına da “Simit Sarayı” dediklerini aktaran Kavukcu, “Türkiye’de simitçiyiz, dünyada ‘bakery’ (fırın) zinciriyiz. Bugün dünyadaki bakery zincirleri arasında ilk beşin içinde Simit Sarayı’nı görebiliriz. Bu kadar yaygın, bu kadar mağazası olan… Londra’da insanları kuyruğa dizebiliyorsak, bu bir başarı demektir.” diye konuştu.

Kavukcu, dünyanın birçok ülkesindeki insanların kendilerine franchise talebinde bulunduğunu belirterek, şunları kaydetti:

“Lübnan’da, Cezayir’de, Slovenya’da o yörelerin insanları bizden franchise alıyorsa, yatırım yapıyorsa, ülkemize ihracat parası veriyorsa, marka olmuşuz demektir. Dünyada Türk simidini bilmeyen kalmadı. Türk çayını, ince belli bardağı herkes biliyor. Hatta ince belli bardağı mağazalarımızda satıyoruz, çok talep görüyor. İnşallah Türkiye’den gıdada bir dünya markası çıkıyor. Şu anda 25 ülkedeyiz. İnşallah bu yıl 28 ülkeye ulaşacağız. Franchise ile beraber toplam çalışan sayımız 10 bini geçti. Mağazalarımıza günlük 1 milyonun üzerinde müşteri giriyor. Londra’da Oxford Street’te dünya markalarından 2 mağazası olan çok azdır. Bizim ise Oxford Street’te 5 mağazamız var bu bizim gurur verici.”

Kaynak: www.aa.com.tr

Michelle Obama’nın kitabı 10 milyondan fazla sattı: ‘Tarihteki en popüler otobiyografi olabilir’

Eski ABD lideri Barack Obama’nın eşi, kitabında çocuk düşürdüğünü ve kızları Malia ile Sasha’ya tüp bebek yöntemiyle sahip olduğunu açıkladı. Obama çifti, anı kitapları için 60 milyon dolarlık bir anlaşmayı iki yıl önce imzalamıştı.

Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın eşi Michelle Obama’nın yazdığı 5 ay önce piyasaya çıkan Becoming (Olmak) adlı kitabın şu ana kadar dünya çapında 10 milyondan fazla sattığı açıklandı. Yayımcı şirket Bertelsmann’a göre kitap, tarihteki en popüler otobiyografi olma yolunda ilerliyor.

Alman medya şirketi Bertelsmann, kitabı piyasaya çıkaran Penguin Random House Yayınevi’nin hisselerinin yüzde 75’ine sahip.

Bertelsmann’ın üst düzey yöneticisi Thomas Rabe, “Bu kitabın, tarihteki en başarılı anı kitabı olacağına inanıyoruz” dedi.

Yayınevi 2017 yılında Obama çiftiyle kitap hakları için 60 milyon dolarlık bir anlaşma imzalamıştı.

Barack Obama’nın kitabı ise henüz piyasaya çıkmadı.

Michelle Obama kitabında evliliğinde ve iki çocuğuna hamile kaldığı dönemde yaşadığı sıkıntıları da anlatıyor.

Obama, kitabında çocuk düşürdüğünü ve kızları Malia ile Sasha’ya tüp bebek yöntemiyle sahip olduğunu açıkladı.

426 sayfalık kitapta ilk kez kamuoyuna açıklanan bir diğer bilgi ise Obama ve eşi eski ABD Başkanı Barack Obama’nın bir dönem çift terapisine gitmiş oldukları.

Kitap her yaşa ve her cinsiyete hitap ettiği için övülüyor.

Michelle Obama, kitapta ayrıca eşinin, ABD’de doğmadığı iddiasına destek verdiği için halefi Donald Trump’ı “asla affetmeyeceğini” söyledi.

Obama, “Ya akli dengesi yerinde olmayan birisi eline silah alıp Washington’a gelseydi? Ya böyle birisi kızlarımızın peşine düşseydi? Yüksek sesli ve pervasız imalarıyla Donald Trump, ailemin güvenliğini riske attı. Ve bundan dolayı onu asla affetmeyeceğim” dedi.

Kaynak: secure.milliyet.com.tr

AB’de Huawei’yi Sevindiren Gelişme

Avrupa Birliği, mobil hizmet sağlayıcılarının Huawei’nin iletişim ekipmanlarını kullanmasına engel olmayacak. Bunun yerine ülkelerin 5G siber güvenlik riskleriyle ilgili daha fazla veri paylaşmaları istenecek.

Reuters’ın haberine göre Avrupa Dijital Komiseri Andrus Ansip, G altyapısının önemine dair üye devletlerden değerlendirme test raporlarını değiş tokuş etmelerini isteyecek. Yasal bir zorunluluğu olmasa da bu süreç, önemli bir yasal ağırlık taşıyacak ve ülkelere Huawei’i telekomünikasyon pazarından uzak tutup tutmama konusunda özgürlük tanıyacak.

Bu, ABD pazarında ulusal güvenlik endişeleri nedeniyle bir şey yapamayan Huawei için çok olumlu bir gelişme. Huawei’nin ekipmanlarının Çin hükümetine bilgi gönderdiğine inanılsa da firma, bu tür suçlamaları kabul etmiyor. ABD’deki Huawei yasağının 5G’nin gelişini yavaşlatabileceği de biliniyor.

5G bağlantısı kritik görevlerde kullanılacağından dünya çapında birkaç hükümet, mobil ağlarında Çinli iletişim firmalarına verdikleri rolleri tekrar gözden geçiriyorlar. İngiltere’nin bu konudaki kararını önümüzdeki ay vermesi bekleniyor. Ülke Huawei’i muhtemelen tamamen engellemeyecek, bunun yerine İngiliz hizmet sağlayıcılarının en fazla yarısının Huawei ürünü olmasına izin verilecek. Almanya ise sadece Huawei değil, tüm sağlayıcılar için çeşitli kısıtlamalar getiriyor. Almanya’da mobil ağlarda kullanılacak tüm donanımlar, öncelikle federal siber güvenlik ajansı (BSI) tarafından test edilecek ve operatörlerin altyapılarını olağandışı durumlara karşı izlemesi şart koşulacak.

Kaynak: www.chip.com.tr